Yapılarda çelik ne zaman kullanılmaya başladı ?
Çeliğin mimaride ve yapılarda kullanımı diğer yapı malzemeleriyle  karşılaştırıldığında çok yenidir ve tam olarak anlaşılamadığından hep  önyargılarla yanlış değerlendirilir. 1850 yıllarından sonra çelik,  yapılarda kullanılabilir hale gelmiş, büyük köprüler, istasyonlar ve  gökdelenler çelik olarak yapılmaya başlamıştır. Bu yapıların pek çoğu  bugün hala ayaktadır. Şeffaflık, hafiflik, ve seçkinlik (elegance) bu  yapıların ortak özelliğidir. Günümüzde bu özellikleri güçlülük ve  sağlamlıkla bir araya getiren başka bir yapı malzemesi de  bulunmamaktadır.
Yapılarda çelik kullanım oranları nedir ?
Avrupa genelinde 1998 verilerine göre tüketilen 170 milyon ton çeliğin yüzde 38’i inşaat sektöründe kullanılmaktadır.
ABD, Japonya ve Avustralya’da da yılda
yaklaşık 500 bin konut soğuk bükülmüş ya da sıcak haddelenmiş çelik  profillerle inşa edilmektedir. Oysa Türkiye’de inşaat sektöründeki payı  yüzde 5’i geçmeyen yapısal çeliğin konut üretimindeki kullanım oranı  sıfıra yakındır.
Türkiye yapı teknolojisi nedir ?
Bugün Türkiye’de yapı teknolojisi tamamen betona dayalı bir bina kültürü  üzerine kuruludur. Betona geçiş, 1940’ların başında, tümüyle tasfiye  edilen geleneksel yöntemlerle inşa edilen taş, ahşap, tuğla binalarla  yer değiştirerek başlamıştır. Bugün Türkiye dünyada en büyük çimento  üreticilerinden birisidir ki, bu durum çimentoya büyük bir nüfuz, iş  gücü ve ülke genelinde bir lobi kazandırmaktadır. Türkiye’deki çelik  yapımcıları ise genel olarak endüstriyel yapılar yapan fabrikatörler  olup bir kaç yıl öncesine kadar çeliğin enerji santralleri gibi yalnızca  endüstriyel yapılarda kullanılabileceğini düşünmekteydiler.
Çelik kaç kattan sonra ekonomiktir ?
Bu ilk sorulan ve en sık rastlanan sorudur. Genellikle her türlü  ekonomik ve teknolojik karşılaştırmayı saf dışı bırakarak içi rahat bir  şekilde betonarme bina inşa etmek isteyen yatırımcılar tarafından  sorulur.
Teknik olarak çelik ile beton arasında bu tür bir karşılaştırma  yapmak mümkün olmakla birlikte ikisi arasındaki mukayese temelde  mimariye bağlıdır. Teknolojik farklılıkları bir kenara bırakılsa bile  biri beton diğeri çelikle yapılan iki bina birbirinden tümüyle farklı  mimari niteliklere sahip olacaktır. En gerçekçi karşılaştırma ise  yapısal elemanların büyüklüğü ve geçilen açıklıkların özgürlüğüne  bağlıdır. Depremle ilgili yeni yönetmelik sonrasında 10–15 katlı, temiz  açıklığı ancak 6 metreye ulaşabilen binalarda bile kolon büyüklüğü 60 cm  gibi boyutlara ulaşmaktadır.
Dolayısıyla bu soruya verilmesi gereken cevap: “Ne çeşit bina istediğinizdir?”
Kompozit çelik çerçeve ile daha hafif, ferah, az sayıda ve daha küçük  kolonlarla, metrelerce daha fazla yararlı alanı olan bir bina  tasarlayabilirsiniz. Buna karşılık betonarme çerçevede, cepheleri boğan  devasa kolonların oluşturduğu kütleler binayı ağırlaştırırken, en üst  katlarda yer alan prestij mekanlarına kullanım alanı bırakmamaktadır.
Türkiye’de çelik yapı uygulaması var mı ?
Türkiye’de çelik yapıların sektördeki payı epeyce düşüktür. Bu nedenle  uygulamalarına sıklıkla karşılaşmamak doğaldır. Deprem sonrasında  sayısız küçük ve orta büyüklükte ofis binası, hastane, okul ve son  günlerde artan sayıda 2-5 katlı evin çelikle inşa edilmesine rağmen;  insanlarının, pratikte uygulanmış örnekleri görerek öğrendiği ve  gördükten sonra inandığı bir ülkede de çelik yapıdan kaçınmak doğaldır.
Türkiye’de kim inşa edecek ?
Bir önceki soruda yer alan örnekleri inşa eden firmaların sayısı bugün  az değil. Ancak Türkiye’de çelik yapı teknolojisi, özellikle imalat ve  montaj alanında oldukça ileri ve rekabetçi bir bünyeye sahip. Bugün  Türkiye’de bu alanda faaliyet gösteren firmaların yurtdışı projeler için  uzmanlık ihraç edebilmesi de bunun göstergesi. Çelik yapı teknolojisi  inşaat sektöründe yaygınlaştıkça firma ve uzman sayısının da artacağına  hiç kuşku yok.
Çelik çerçeveler çok pahalı değil mi ?
Türkiye’de pek kullanılmayan bir yöntem ama; bir projenin ekonomisi her  bir metrekarenin fiyatı üzerinden değil, toplam yatırım maliyeti  üzerinden hesaplanmalıdır.
Geleneksel bir betonarme binayı inşa etmek daha uzun sürer, binaya  sürekli para harcanır zaman içinde hem paranın hem de girdi  malzemelerinin maliyetleri paranın geri dönmeye başlamasına kadar  sürekli artar. Buna karşılık çelikte daha hızlı bir nakit akışıyla yapı  çok çabuk tamamlanır. Bu nedenle çelik yapıda yatırımın geri dönüşü çok  daha hızlıdır. Çelik iskeletli bir yapı betonarme bir binadan %5 ıle %10  arasında daha ekonomiktir. Bu da çeliği ekonomik olarak rekabetçi  kılmaktadır.
Proje özelliklerine göre çelik daha ekonomik çözüm sunar mı ?
Bu sorunun öncesinde bilinmesi gereken, ekonomi hesabının tamamen  projeye bağlı olduğudur. Girdileri değişik iki ayrı proje iki ayrı sonuç  verecektir. Alçak yapılarda hafif profillerle ekonomik olarak çelik  yapmak mümkündür. Çok katlı yapılarda ise bina mimarisi, açıklık, kat  yüksekliği, döşeme kalınlığı, döşeme yükleri, deprem katsayıları hep bu  ekonomikliği etkiler. Dolayısıyla bu konuda önemle vurgulanması gereken  nokta, temelde mimari tasarım ve proje öngörülerine göre farklılık  gösteren ekonomik kriterlerin kendi başına soyut bir kavram olarak ele  alınamayacağı ve mimari açıdan eşitlerin karşılaştırmasında çeliğin daha  ekonomik olacağıdır.
Çeliğin farklılıkları nelerdir ?
Türkiye’de, sıkça sorulan, ancak çelik malzemenin avantajlarını anlama  çabasından çok “Çeliğin neden kullanılamayacağı” yönünde mazeret  oluşturma çabasının bir sonucu olan bu soruları kısaca yanıtladıktan  sonra, çeliğin yapılara sağladığı avantajları sıralamak sanırım daha  doğru olacaktır.
Hafiflik ve  esneklik ne gibi avantajlar sağlar ?
Çelik, taşıyabildiği yüklere oranla en hafif yapı malzemesidir. Aslında  çelik betonarme, ahşap sınıflaması yerine hafif ve ağır yapı türleri  diye ayırırsak çelik bir anlamda ahşap yapı kültürünün çok katlı  yapılarda bir devamı olarak hafif yapı türüne girer. Çelik iskeletli  yapı bugün içinde oturduğumuz yapıların yarı ağırlığındadır. Bu da  depremsellik açısından yaşamsal değerde bir özelliktir.
Çelik, üzerine aşırı yük gelirse eğilir, bükülür, fakat kırılmaz. Bu  nedenle beton ve taş gibi ağır ve gevrek, kırılgan yapı malzemelerinden  farklıdır. Betonarme yapılarda da esneklik ve sünekliği “betonarme  demiri” denilen şekliyle kullanılan çelik vermektedir. Çok daha fazla  betonarme çeliği kullanarak ve özel donatı yöntemleriyle betonarme  yapıları çelik iskelete yakın esnek, sünek ve tekrarlı yüklere dayanıklı  yapmak olanağı vardır. Ancak maliyetler betonun pek övünülen  ucuzluğunda olmadığı gibi mimari çözüm, tasarım ve olanakları açısından  yukarıda da ağırlık sorunu yerli yerinde durmaktadır.
Görülebilirlik ve erişilebilirlik ne derecede önemlidir ?
Çelik taşıyıcıların her zaman görülebilir ve erişilebilir olması yapı  kontrol alanında, her zaman denetlenebilirlik gibi bir güvence  getirmektedir. Her bir çelik parçası fabrikada üretiminden başlayarak  kalite, boyut, fiziksel özellikler konusunda belgelidir. Çelik bir  yapıyı istediğiniz her an kontrol edebilirsiniz. Betonarme yapılarda  kalite kontrolü ise olanaksıza yakındır. Çünkü betonarme bir yapıyı  oluşturan malzemelerin fiziksel özellikleri değişken ve  karakteristikleri de farklıdır. Bu nedenle böyle bir yapıda bunca  değişkeni istenilen özelliklere sahip bir sonuca yönlendirmekte  malzemelerin kendi serüvenleri dışında, yapıda yan yana gelişlerinden,  karışım, karışıma giren oranlar, karışımın niteliği, kalıba dökülmesi,  bu esnada işçilik, çevresel etkiler vb. faktörlerin denetiminin zorluğu,  çeliği bu anlamda da avantajlı kılmaktadır. Bunların hepsini bir kenara  bıraksanız bile yıllar sonra betonarme bir binayı kontrol etmek çok  pahalı ve zor bir işlemdir. Oysa duvarların arkasına gizlenmiş bile  olsa, çelik taşıyıcı sistemin korozyon, deprem vb. etkilere karşı  kontrol edilmesi son derece basit, ucuz ve güvenlidir.
Yapım hız ve tamir olanağı ne derecede önemlidir ?
Çelik veya çelik/beton bileşik taşıyıcılı binaların yapım hızı çok  yüksektir. Aynı kapalı alana sahip bir betonarme binaya göre çelik  taşıyıcılı bir binanın yapım süresini yarıya, üçte birine indirmek  mümkündür. Binanın taşıyıcı sisteminde onarım gerekiyorsa, taşıyıcıların  açıkta ve erişebilir olması çelik iskeletin işlenebilirliğini  kolaylaştırır. Şekil değiştirmiş parçalar doğrultulabilir veya  yenileriyle değiştirilebilir. Tüm bunlardan sonra yapı tamir görmüş bir  yapı olmaz, taşıyıcı sistem eski sağlamlığına ulaşır. Araba kaza  yaptığında da çelik bölümleri için yapılan da budur.
Deprem davranışı açısından çeliğin üstünlükleri nedir ?
Deprem fotoğraflarından hatırlarsınız, yıkılan binalarda zayıf olan  kolonlar kırılmış, sağlam kalan kat döşemeleri birbirinin üzerine  iskambil kağıdı gibi düşmüş ve insanlar arasında ezilmişti. Bu çok can  yakan bir tabloydu. Aslında deprem güvenli bir binanın davranışı bunun  tam tersi olmalıdır. Binanın ana taşıyıcı yapısı hasar alsa bile  depremden sonra binayı bir şekilde ayakta tutmaya devam etmelidir. Bunun  gerçekleşebilmesi için kolonların mümkün olan en az hasarı alması  gerekir.
Yani düşey taşıyıcılar güçlü, yatay taşıyıcılar zayıf olmalıdır.  Taşıyıcı yapıda hasarın az olabilmesi içinde yapı hafif olmalıdır.  Depremin yaratacağı ivmeyi kontrol edemeyiz ancak binanın kütlesini  hafif malzemeler kullanarak yarı yarıya azaltabiliriz. Deprem sonrası  tüm teknik raporların işaret ettiği bu ortak noktaya ulaşabilmek için,  temelden çatıya, duvardan tavana, tüm yapılarımızın hafifletilmesi  gerekir. Hafifleterek deprem yükü azaltılan taşıyıcı yapının ayakta  kalabilmesi için yapıyı oluşturan malzemelerin de bu yükleri esneyerek,  eğilip bükülerek ama kırılmadan yani sünerek karşılayan, enerjiyi  yutabilen davranışları olmalıdır. Oysa bugün ,içinde yaşadığımız ve  çalıştığımız hemen hiçbir yapı bu karakterde değildir. 5 bin kişinrin  öldüğü Kobe (1995 / 7.2 R), 20 bin insanın hayatına mal olan İzmit (1999  / 7.4) ve 2 bin kişinin kaybedildiği Tayvan (1999 / 7.6) depremlerinde  ölüme neden olan çelik ya da çelik-beton kompozit bir binanın  bulunmaması pek tesadüf sayılmasa gerek.
Yüzde 100 geri dönüşüm ne demektir ?
Çevresel etki açısından çelik üretiminin toplam kirlilik oranları çok  düşük olduğu gibi ürünler de tümüyle geri dönüşümlüdür. Yılda yaklaşık  385 milyon ton çelik geri kazanılmaktadır, bu saniyede 12 ton veya 14  otomobil demektir.Yapıda da kullanım ömrü bittiğinde çelik profiller  sökülüp yeniden üretim sürecine sokulup yeni ve kaliteli çelik  yapılabilir. Depremden sonra konuyu bilmeyenlerin ortaya attığı gibi  hurdadan yapılan çelik kalitesiz olur diye bir kural yoktur. Ucuzluk  meraklısı millet olduğumuzdan, sertifikasız üreticilerden veya üçüncü  ülkelerden ucuza inşaat demiri alınırsa olacak olan budur. Depremden  sonra her şey sorgulandı ama bu ucuzculuk merakıyla inşaat malzemesinden  ev alımına kadar hepimizin sorumlu olduğu, kalitenin hayatımızda artık  yer alması gerektiği hiç konuşulmadı.
Çelik ve betonunun birlikte kullanımı ?
Çeliğin öne çıkartılması gereken üstünlüklerine değindikten sonra şimdi;  “çelik ve betonu bir arada nasıl kullanabiliriz?” gibi teknik olarak  çok daha doğru sorular sorulabilir.
Gerçekte Türkiye’deki “kule” projelerinin hemen hepsinde, servisler  ve yangın merdivenleri için büyük bir çekirdek bölümü yer almaktadır.  Çekirdek yapılmasına izin verecek boyutlardaki binalarda, bizler  çekirdeğin betonarme yapılmasını öneriyoruz. Böylece stabilite  elemanlarının sayısının azaltılırken, yapının sismik davranışını da  ayarlamak ve çelik tüketimini azaltılmak olanağı elde edilmektedir.  Ayrıca yapının toplam ağırlığı hala salt betonarmeden hala %40-%50  düşüktür. Tabii bu sistemin tümüyle mimariye bağlı olduğu açıktır ve  özellikle narinlik katsayısı yüksek binalarla ve küçük çekirdeklerde  uygulanması zordur.
Türkiye’nin çelik yapı teknoloji eksiklikleri nelerdir ?
Türkiye’de çelik konusundaki önyargılara değinmek ülkemizde yapısal  çeliğin neden az kullanıldığını tek başına açıklamaya elbette yeterli  değildir. Bu önyargıların temelini oluşturan ekonomik ve teknik ve  eğitim eksikliklerini ortadan kaldırmak gerekir. Üniversitelerimizde  çelik yapı öğretimi yeniden gözden geçirilmeli ve çağdaş teknolojiler  öğretilmelidir. Modern çelik yapı kurallarını içeren Avrupa standartları  (EUROCODE3 ve 4) norm olarak Türk standartlarına adapte edilmelidir.
Proje yönetimi neden çok önemlidir ?
Çelik iskeletli yapıları ekonomik hale getiren en önemli özellik hızlı  inşa edilmeleridir. Ancak Türkiye’de “proje yönetimi” kavramının yaygın  olmaması çeliğin bu özelliğini devre dışı bırakmaktadır. Tarafsız,  ticari olarak alternatif yapım tekniklerini kıyaslayabilen ve en yararlı  olanına karar veren proje yönetim kuruluşları ülkemizde yoktur.
Türkiye’de yapıların bir çoğu müteahhitler tarafından inşa edildiği  için, mal sahipleri ve mimarlar müteahhidin yapabileceği bir yapım  teknolojisini seçmek zorunda bırakılır. Bu durum, özellikle mimarların  tasarım özgürlüğü ve yeteneklerinin kısıtlanması anlamına gelir. Bir  müteahhit, sahip olduğu makine ve teknoloji parkı kadar esnektir. Bu  gerçek bir çok uygulamacı mimar tarafından da kabul edilmektedir. Bu  şirketlerde çalışan bir çok sorumlu teknik insan da, çok uzun bir  süreden beri eski teknolojiler ve benzer işler içinde sıkışıp  kaldıklarını doğrulayacaklardır. Bu insanlar normal olarak hem ucuz ve  düşük kalitede beton üreten ve birbirleriyle yarışan firmaları, hem de  hükümetin ucuzcu ihale anlayışından yakınarak konuyu saptırmaktadırlar.  Ne söylersek söyleyelim Türkiye’ye çıplak bir gözle
baktığımızda çok sayıda projenin müteahhitler tarafından ucuza mal etme  uğruna kötü yönetildiğini ve kalitesiz yapıldığını görürüz.
Bu binaların hemen tümünün inşaatı taşıyıcı çerçevesinin yapımı,  ardından mekanik tesisatın yerleştirilmesi, daha sonra kaplamanın  giydirilmesi ve içerisinin bitirilmesi vb. şeklinde gelişir. Oysa hızlı  montaj, binalarda taşıyıcı çerçeve yapımı sürerken birkaç kat geriden  tesisat, cephe, iç giydirme vb. işlemlerinin sürdürülmesine ve  bitirilmesine olanak verir. Bu iki teknikten yalnızca ikincisi zaman ve  paranın iyi kullanılmasını sağlar.
Bankalar inşaat sektörüne uzak mıdır ?
Ne yazık ki bu sorunun cevabı evettir.
Bankalar Türkiye’de bina projelerine kredi sağlamaz, binaların çoğu  mal sahibinin cebindeki nakde bağlı para akışıyla inşa edilir. Oysa  dünyanın her yerinde ciddi bir proje için nakit sıkıntısı çekilse  devreye krediler girer.
Yakın bir gelecek için, Türk ekonomisindeki gelişmelere de paralel  olarak, bankalar tarafından ipotek karşılığında verilen kredilerle  canlanan pazar ve uluslararası bankaların büyük projelere olan ilgisi  karanlık bir tünelin ucunda küçük bir ışık gibi görünüyor. Koşullar  çelik bina yapımı için iyileşmekte ve umuyoruz ki birkaç öncü proje bu  tutukluğu kırarak pek çok tasarının önünü açacaktır.
İnşaat mühendisleri modern çelik bina tasarımı konusunda ne durumdadır ?
Türkiye’de iki ECCS (Avrupa Yapısal Çelik Konvansiyonu) yarışmasında  kendilerini kanıtlamış strüktürel tasarımcılara sahiptir. Ancak bu  tasarımcılar azınlıktadır ve yapı sektörü onları pek tanımaz. Tanınanlar  çelik binalar konusunda oldukça az bilgili, tutucu, rahatsız edici bir  şekilde beton saplantılı mühendislerimizdir. Büyük olasılıkla bütün  bunların nedeni, bildikleri, hep yaptıkları işleri tekrarlamak kolaylığı  ve güven duydukları içindir. Bilgisayar destekli mühendislik yöntemleri  konusunda ortalama oldukça geri kalmıştır. Üstelik meslek içi eğitim de  kurumsallaşmış değil. Tüm bu sınırlamalarla onlar da, çelik gibi  üzerinde iyi eğitilmedikleri, donatılmadıkları bir yapı malzemesi  yerine, tasarımda daha rahat hissettikleri ve hayatlarını betonarmeden  kazandıkları yolu tercih etmekteler. Bu nedenle inşaat mühendislerinin  büyük çoğunluğu mühendisliğin; güvenli ve ekonomik çözümler için doğru  yerde doğru malzemeyi kullanmaları gerektiğini göz ardı ederek, çok iyi  sonuçlar elde edebileceği çelik mimari tasarımından uzaklaştırma  eğilimindedirler.
Mimarlar modern çelik bina tasarımı konusunda ne durumdadır ?
Mimarlar genelde çelik kullanmaya açıktırlar. Ancak “Çelik detay  tasarımını nasıl yaparız?” gibi önemli bir soruları var. Çünkü bu konuda  kültür ve deneyim boşluğu var. Bu boşluğu doldurma yükümlülüğü şimdi  mühendislik tasarımcısı ve fabrikatörlere aittir. Mimarlar bu  teknolojiyi olgunlaştırana kadar teknik destek gerekli görünmektedir.
Mimarlar ilk çizgilerinden başlayarak anahtar kararları verirler:
Mimarlar kağıdın üzerine daha ilk çizgileri çizmeye başladıklarında  “Nasıl bir bina?” sorusu da yanıtlanmaya başlar. Daracık 6×6 veya 7×7  gridler ve çok sayıda kolondan oluşan bir ağ betonarme bir yapıdır. Bu  tür bir yapının sırf alternatifini de yaptık diye, çelik çözümü olamaz.  Çelik taşıyıcılı iskelet 10-12 metreden başlayarak yüzlerce metreyi  geçebilen geniş açıklıklara sahiptir. Bu da sınırsız tasarım, esnek ve  zaman içinde değişime de elverişli bir yapı üretimidir. Bu anlamda çelik  yada kompozit çelik bir yapıda değişebilen, yer değiştirebilen, başka  bir şeyin yerine geçebilen ve eklemlenebilen çelik çerçeve elemanlarının  ve hafif bölme duvarlarının katkısı çoktur.
Teknolojik gelişmeler yapı sistemini devamlı etkileyebilir mi ?
İçinde yaşadığımız çağın eğilimi, hızla ve çok sık değişiklilere olanak  tanıyan oluşumlar, herşey çok hızlı değişiyor, eskiyor ve yenileniyor.  Bu anlamda çelik taşıyıcı yapı küçük veya büyük strüktürel tüm  değişikliklere, elemanların değiştirilmesinden, tümüyle kaldırılmasına,  takviye ve tamir edilmesine varana dek pek çok seçeneğe açıktır. Bu tür  konuları betonarmede değil yapmak, düşünmek bile zordur. Katı bir reçete  vermek doğru olmamasına karşın bu konuda genel bir değerlendirme şöyle  yapılabilir: Uzun vadeli kullanım esnekliği ve kullanım değeri yüksek  bir yapı yapmak istiyorsanız, çelik yapı kullanımının sağladığı büyük  olanaklardan
yararlanmalısınız.
Türkiye’de Çelik yapı inşa etmek için ne gereklidir ?
Objektif öncelikleri olan bir mal sahibi ile, bina çerçeve  sistemlerindeki alternatifleri keşfetmeye açık, uygun malzeme ve araç  desteği ile tüm detayları gerçekleştirerek projenin gelişimini  tamamlayabilecek bir mimar gerekmektedir. Bu ikiliyi çelik yapım  tekniklerini, bina yapmayı ve ekonomikliği bir arada bilen proje  yönetmenlerinin varlığı tamamlarsa; bu üçlüden doğru, kaliteli kararlar  çıkabilir. Son zamanlarda hem yerli, hem de yabancı bankalar  Türkiye’deki proje uygulamaları için uzun vadeli kredilere destek  vermektedirler.
Ayrıca sağlıklı bir proje üretebilmesi için çeliğe karşı çıkmayacak,  binanın detaylı tasarım hesaplarını ve dinamik analizlerini yapabilecek  yazılım araçlarına sahip (belki deneyim eksikliğinden dolayı başta  dışarıdan destek alacak) bir mühendise ihtiyaç vardır. Yangın  sistemlerindeki bilgi ve şartname eksiklikleri, danışman firmalar ya da  üniversitelerden destek alınarak tamamlanabilmektedir.
Ancak, çelik yapıda tasarım, üretim, montaj işlerinin hepsini kendi  bünyesinde oluşturarak yapan firmalar herhangi bir bina projesini  başarıyla gerçekleştirebilir. 
İstanbul yapı stoku için bir öneri:
İstanbul’un yapı stoku nasıl yenilenecek sorusu İzmit ve Düzce  depremlerinden sonra akıllardan hiç çıkmadı, sokaktaki insanın  psikolojik gündeminden hiç düşmedi. En ufak sarsıntıda onlarca insanımız  üst katlardan aşağı atlıyorlar. Yaşadığımız binalardan ve şehirden  korkuyoruz. Bunda da haksız değiliz. Ancak bu kadar korkulmasına rağmen  somut bir proje de ortaya atılmadı. Oysa zamanımız ve kaynaklarımız son  derece kısıtlı. İstanbul’daki yapıların sağlamlaştırılması ya da yeniden  yapılması için devletin hiçbir kaynağının yeterli olmayacağı çok açık.
Öyleyse bu işi neden İstanbul’u bu hale getiren bir  mekanizmayı yani “rant” mekanizmasını bu kez doğru yönde kullanarak  yapmıyoruz?
Toplumsal aklımızı bir kez de uzun vadede iyi yönde kullanabilirsek  İstanbul’u kurtarmak pekala mümkün. Simdi politikacılarımız tarihsel bir  dönüşümle oy yerine bilimi kendilerine rehber alsalar, şehrin  geleceğini bilimsel olarak planlasalar, bu planlarla şehrin iyileşmesini  sağlayacak akılcı ve yönlendirici rant mekanizmaları sağlasalar, bunu  halkla da paylaşsalar, İstanbul için doğanın bize bırakacağı zaman  dilimi içinde elimizden geldiğince en iyisini yapmaya çalışsak,  konumumuzu, şimdikinden daha iyi bir duruma getiremez miyiz? Yoksa  mevcudu güçlendirmek, tamir etmek için ne zaman, ne de para  bulamayacağız.
Zaten pek çok durumda mevcudu tamir etmeye çalışmaktansa yıkıp  yeniden yapmak daha ekonomiktir. Mevcudu olduğu gibi tamir etmek de,  yıkıp yeniden şimdiki kadarını yapmak da kimsenin altından kalkamayacağı  bir yük. Oysa bu tabloya yukarıda belirttiğimiz bilimsellik ve planlama  ve kontrol koşullarına, doğru yönlendirilmiş rantı eklerseniz ve imar  kurallarını bu düşünceye uygun hale getirirseniz, şehri bugüne getiren  sistemi doğru yönde kullanmış olursunuz. Bu çalışmaları da en riskli  bölgelerden başlatabilirseniz ve destek vermek için sınırlı da olsa  bulabildiğiniz kaynakları bu bölgelerdeki kamuya açık yapılara  yönlendirirseniz, İstanbul için çok yararlı bir iş yapılmış olur. Kamu,  hastane, okul, itfaiye binaları ve kriz yönetimi yapılacak yapıları  elden geçirmeli, zayıf olanlarını çelik veya çelik beton bileşik  iskeletli olarak hızla yeniden yapmalıdır. Burada hız çok önemli, çelik  bu hızı sağlamada bize ana yardımcıdır. Bütçede bu iş için simdi gerekli  olacak aktarımlar ilerideki vergi kayıplarından çok daha az olacaktır,  kurtulacak canlar da yanımıza kar kalacaktır.
Bugünkü maliyetlerle yüzde 40-50 civarında bir rant yaratılabilirse,  finansman sorunu kendi kendine çözülecektir kanısındayım. Yalnız şimdiye  kadar yapılığı gibi yapıların ortalama yüksekliğini arttırarak rant  yaratırken iki şeye çok dikkat etmek gerekiyor. Birincisi yeni yapılacak  daha yüksek yapıların hafif ve depreme dayanıklı yapı teknikleriyle  yapılması, denetlenmesi ve kalite sisteminin sonradan da  denetlenebilecek bir yönteme oturtulması; diğeri de yapı yoğunluğunun  azaltılması. Yani binaları yıkılmayacak şekilde yükseltirken şehri de  ferahlatmak gerekiyor. Su andaki haliyle, şehrin deprem sonrası en büyük  sorunlardan birisi ulaşım yollarını açık tutmak. Bunun için de şehrin  bina, bina değil, ada, hatta semt bazında bütünsellik içinde ele  alınması gerekli.
Deprem bölgesine gitmediysek bile “İstanbul yıkılır. bizim eve bir  şey olmaz”ın geçerli olmadığının resimlerini gazetelerde gördük. Burada  her konuda mimarlarımıza çok iş ve sorumluluk düşüyor. Yoksa depremden  sonra pek çok kişinin, hatta bazı belediyelerimizin bile düşündüğü gibi  bir kaç katı geçmeyen alçak yapılanmayla olsa olsa İstanbul’un  yağmalamadığımız bir kaç sulak alanıyla, geri kalan ormanlarımızı da yok  ettiğimizle kalır, bir çözüm olmadığını bilmemize karşın, gemisini  kurtaran kaptan çizgisinden de öteye gidemeyiz.
OKUMUŞ İNŞAAT Hafif Çelik Yapı sistemi ile ilgili deneyimlerimizi paylaştığımız alan.Hafif Çelik Yapı Sistemi-Hafif Çelik, Hafif Çelik Yapı Sistemi, Hafif Çelik Yapılar, Çelik Ev, Çelik Konut, Çelik Yapı, Hafif Çelik Ev, Villa, Yapısal Çelik, Hazır Villa - Çelik Villa - Prefabik Villa , Hafif Çelik - Prefabrik, Hazır ev, çelik ev, çelik villa, çelik inşaat, .www.hafifcelik.com.tr www.meliktongucokumus.com.tr www.akşanyapı.com www.dorçe.com www.badeçelik.com www.atlantisyapı.com
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder